28 Ocak 2014 Salı

Tabib Dükkanı Nedir?

‘’Tabib dükkanı’’Osmanlı Devletinin klasik döneminde serbest tabibin mesleğini uyguladığı mekan olan ‘‘Tabip muayenehanesi’’ne verilen addır. Osmanlı Devleti’nde hastalıkların teşhis ve tedavisi ile uğraşan büyük bir meslek grubunun içinde tabib önemli bir yer işgal eder.Tabibi cerrah ve kehhal(göz tabibi) takip eder ayrıca fıtıkçı,sünnetçi,sınıkçı(kırıkla uğraşan),sülükçü,hacamatçı,çıkıkçı,berber,tımarcı(hasta bakıcı),huddam(hizmetçi) da sağlık alanında hizmet verenlerdendir.İlaç hazırlayıp satanların başında ise attar(aktar) geliyor ve zamanla ispençiyarlar(eczacı) bunlara ilave olunuyordu.


 Tedavi amaçlı maddelerin,hazırlanması ve satılması ile uğraşanlar ise,macuncu, şerbetçi,tutyacı,çiçek yağları ve çiçek suları hazırlayıp satanları.Böyle geniş bir grubun içinde tabibin her zaman özel bir yeri vardı. Osmanlı Devleti çok uzun bir zaman dilimi içinde ve çok büyük bir coğrafyaya hükmetmiş bir devletti.Bu devlette mesleğini uygulayan tabibi incelemeye giriştiğimizde çeşitliklerle karşılaşırız. Bu sebepten incelememizde Osmanlı’nın kuruluşundan,organizasyonlardaki büyük değişikliklerin oluştuğu 19.yy’a kadarki dönemi yani klasik dönemi ele alacağız.Bu dönemi incelerken de elimizdeki belgelerin bize ışık tuttuğu mekan olarak Der-aliye yani İstanbul ve ulaşabildiğimiz kadar taşraya ait bilgiler yer alacaktır. Osmanlı Devleti’nde doktor teriminin karşılığı olarak tabip veya hekim terimi kullanılmaktadır.

Tabip olarak kullandığımız tabib terimi Arapça isim olan tıbb dan gelmektedir. Anlamı:İnsan bedenine arız olan hastalıkları iyi etmek ilmini bilen ve uygulayan adam,hekim ise hakim teriminin karşılığı olan:Alim,bilgin,her şeyi bilen,tabiatı inceleyen, felsefeci tabip anlamındadır.Her ikisi de doktor anlamına geliyorsa da hekim, eğitimi dolayısıyla alim ve filozof tipi ile biraz fark göstermektedir. Makalemizde muayenehanesi olan doktorlardan bahsedeceğimiz için o gurubun dahil olduğu serbest tabip daha genel anlamda esnaf tabip anlatılacaktır.Esnaf tabip;aslında tabiplik yapanların tümünün teşkil ettiği sınıfa denirse de,buda kendi arasında sarayda çalışan tabipler, orduda çalışan tabipler gibi daha ufak sınıflara ayrılabilirler.Biz burada serbest olarak çalışan tabiplerin;seçilerek sarayda,savaşlarda orduda görevlendirilmesi veya saray tabibinin serbest tabiplik de yapması,gerektiğinde orduda görevlendirilmesi her zaman mümkündü. Osmanlılarda esnaf teşkilatı içinde tabibinde yer aldığını gösteren iki önemli belge grubunu inceledik.Bunlar kanunnameler ne fütüvvetnamelerdir.

Kanunname;Osmanlı Devleti’nde şer’i hukuk yanında,idari,mali ve cezai hukuk konusunda padişahların emir ve fermanları ile vaz’edilmiş olan kanun ve nizamların tertip edildiği mecmualardır.Padişahların memleketteki insanların düzeni ve kontrolü için verdikleri emirleri ihtiva eden kanunnamelerden,tabipten de bahseden ilk kanunname 1.Selim Kanunnamesidir.1512-1520 yıllarına ait bu kanunlarda elliye yakın esnafın içinde tabipler yer almaktadır.Bu listede attarlar ve cerrahlar da yer almıştır. 17.yüzyılda yazılmış önemli bir belge de Hezarfen Hüseyin Efendi’nin 1086 (1675-1676)yılında yazdığı Telhisü’l-beyanfi Kavanin-i Al-i Osman adlı kitaptadır.Hüseyin Efendi Sultan 4.Mehmed zamanındaki esnafları;dükkanları olup mesleğini bu dükkanlarda sürdüren esnaftan bahseder.Burada 141 adet esnaftan bahsedilmektedir ki tabibler,attarlar,cerrahlar bunlar arasındadır.1680 yılına ait olduğu yazılan bir başka kanunnamede de esnaf listesinin içinde tabipler,cerrahlar ve attarlar yer almaktadır.1730 yılına ait Kanunname-i Sultani’de ise elli tür esnaf zikredilmekte,tabipler,cerrahlar ve aktarlar bu listede yerini almaktadır.Tabibin düzeni için yazılan padişah fermanlarında geçen ‘Etibba zümresi’de esnaf tabipleri bildirmektedir. Fütüvvetnamelerde de esnaf tabip hakkında bilgi buluyoruz.Bilindiği gibi Fütüvvet nameler;İslam dünyasında 8.yüzyıldan itibaren dini,sosyal ve iktisadi yapılanmaya dönüşen fütüvvet kurumunun adap ve erkanı hakkında bilgi veren eserlerin ortak adıdır.Osmanlı da bu geleneği devam ettirmiştir.Bu eserlerin bazılarında esnaf zümreleri ve onların manevi olarak bağlandıkları pirler listeler halinde yer alır. Bunlardan 15.yüzyıla ait bir fütüvvetnamede:On yedi kemer-beste (kemer bağlamış)esnaf taifesi şöyle sıralanır:berberler,peykler,müezzinler, sancaktarlar, tabipler,ahılar, şeyhler,seyisler,bazı şeyhler,müfesirler,beğler,silahtarlar, mimarlar,kasaplar,nakıybler, palanduzlar ,riyazet ehli.Diğer esnaf zümresi listesi içinde de cerrahlar,şerbetçiler ve sünnetçiler yer almaktadır. Bu konudaki en geniş bilgiyi Evliya Çelebi Seyahatname’sinde buluyoruz.Seyahatname’nin Birinci cildinde İstanbul’a ait pek çok bilgiler verilmiş ve esnaflar da burada geniş bir yer almıştır.Evliya Çelebi bu bilgileri 1638 yılında 4.Murad zamanında Sadtazam Bayram Paşa tarafından yaptırılan nüfus sayımı ve emlak sayımı defterlerini esas olarak yazmıştır.Ayrıca 1525 yılında yazılan Razavi’nin Fütüvvetnamesi’n den de yararlanmış olduğu gösterilmiştir. Bu bilgilere kendisinin bizzat iştirak ettiği Sultan 4.Murad huzurunda yapılan resmi geçidin izlenmesi de ilave edilmiştir.Evliya Çelebi kitabının 1.cildinin 270.faslında İstanbul’un dört mevleviyyetinde ne kadar esnaf ve dükkan olduğunu anlatır.Bu bölümün dördüncü faslında ‘Esnaf-ı elzem-i levazım’başlığıyla tıp camiasından bahseder.Hekimbaşı hakkında bilgi verildikten sonra ‘Esnaf-i dekan-i hükema’bölümünde dükkanı olan hekim esnafından bahsedilmektedir.İstanbul’da 700 adet hekim dükkanında 1000 den daha çok tabip olduğu kaydedilmektedir.Ayrıca dükkanı olmayan daha nice yüz bin tabip var denilmektedir.Bu bölümde esnaf-ı kehhalan,esnaf-ı cerrahan ,esnaf-ı tutıyacıyan ile beraber tımarhaneci,hüddam,sünnetçi esnafına da yer vermiştir.İlaç hazırlayıp satan macuncu,deva meşrubatçısı,gülabcı,dehhan-ı edviye esnafı da bu 57 çeşit esnafın içindedirler.Osmanlıdaki tabibin çoğunluğunun esnaf olduğu ve açmış oldukları dükkanda mesleklerini icra ettiklerini yukarıdaki gibi bir çok kaynakta görmek mümkün.

 Çalışma Yerleri:  Osmanlı’daki serbest tabibin mesleğini uyguladığı yerleri iki gurupta toplayabiliriz.Birincisi dükkanı olmayıp çarşı ve pazarlarda seyyar olarak tabiplik yapanlar,ikinci grup ta dükkanı(muayenehane) olan ve mesleğini orada yapan tabipler. Çarşı ve pazarlarda,seyyar olarak tabiplik yapanlardan kanunnamelerde ‘’ortalıkta gezen tabipler’’diye bahsedilmektedir.Bu ortalıkta gezen tabipler hakkında daha fazla bilgiyi 1573 yılında hükmedilen bir başka fermanda buluyoruz: ‘’...İstanbul’da ve korunmuş ülkenin her yerinde kimi insanlar tabibim,cerrahım ve kehhalim diye dolaşıyor,hengame kuruyor(reklam yaparak başına insan topluyor)..’’denilerek sergide oturup hengamegirlik yaptıkları bildiriliyor.Yere yaygı yayarak,pazarlarda seyyar bir dükkan kuran bu tabipler hakkında bir başka kaydı1504 yılında yazılan Kaşifi’nin Fütüvvetname’sinde de buluyoruz. Bu eserin altıncı babında Pazar yerlerinde yere yaygı yayarak halka hitaben tabip gurubunda bahsedilir.Sultan 2.Selim çarşılarda ve toplanma yerlerinde esbaplarını(mallarını,ilaçlarını)sergileyerek ve başlarına insanlar toplayan tabipler hakkında bazı önlemler almış ve bunun için hükümler çıkarmıştı.Serbest olarak tabiplik yapanların çoğunluğunun ise bir dükkana sahip oldukları,orada oturdukları ve arandıklarında orada bulundukları bir çok yerde kaydedilmiştir. Osmanlı’da tıp uygulamalarında görülen bozukluklar ve bunların düzeltilmeleri için verilen emirlerin çoğu dükkanı olan tabipler içindi.1573 yılına ait padişah fermanında ‘’dükkanlarda oturan’’tabiplerden görevini iyi yapmayanlar,kötüye kullananlar için emirler vardır. 1729 tarihli bir başka ferman ‘’..İstanbul’da dükkanişin olup tababet iddiasında olanlar...ve murad ettikleri mahallerde dükkan açan..’’tabipler için çıkarılmış olup İstanbul ve Haslar ve Galata ve Üsküdar ve buralara bağlı yerlerdeki tabip zümrelerinden dükkanda oturanların kayıtları ve düzenlemeleri ele alınmıştır.1768 yılında Sultan 2.Mustafa’nın bir hükmü ise;’’İstanbul’da vaki dükkan sahibi olan gerek ehli islamdan ve gerek Nesara ve Yahuddan tababet iddia edenler’’için çıkarılmıştır.Ayrıca İstanbul’da ‘’dükkan küşadına mezun tabip’’ler den bahseden pek çok belge elimizde bulunuyor. İstanbul dışındaki tabip dükkanlarında;Bursa’da Kadıhamam mevkiindeki hekim dükkanı ve Edirne’de tabip muhtedi Mehmed’in dükkanı hakkında arşiv belgelerinden bilgi sahibi olabiliyoruz.Evliya Çelebi 1650 yılında İstanbul’da 700 adet tabip dükkanının varlığından bahsederken bunun abartma olmadığını 1776 yılına ait bir başka belgeden de anlıyoruz.O tarihte Fransa kralının baştabibi M.Francier için,İstanbul’daki Fransız büyükelçiliği tabibi Sr.Mazarey’in yazdığı raporunda,ilaç satan dükkanlardan bahsedilirken’’..(saray) dışında sonsuz sayıda bu meslekle uğraşan dükkan var.Bu dükkanın sahipleri tabip ve cerrahlardır,her tabip ve cerrahın bir dükkanın vardır..’’diye bilgi verilmektedir. Hekimbaşılığa(Zamanın Sağlık Bakanlığı)getirtilen pek çok hekimin de tabip dükkanı sahibi olduklarını da biliyoruz.Ahi Çelebi’nin Mahmutpaşa’da açtığı muayenehanede(tabip dükkanı) hayatını kazanmaya başladığını,Hekimbaşı Musa’nın İshak Çelebi’den tıp eğitimi aldıktan sonra dükkan açarak hekimlik yaptığını biliyoruz.

 Emir Çelebi’de Kahire’den İstanbul’a geldiğinde Unkapanı’nda tabip dükkanı açmış ve burada çalıştığı sırada yazdığı kitaplardan ‘’Neticetü’t Tıbb’’adlı eserinde bu dükkandan bahsetmiştir.Bu eserde muayenehanesini şöyle över;En Muzecü’t Tıbb adlı eserimi yazıp bitirdikten sonra şanı büyük muayenehane açtım ki bu dükkan’’filozofların eserlerini yazdıkları yer’’ ve ‘’tabiplerin mabetleri’’ile kıyaslandığında hepsi onun yanında ‘’harab olmuş yerler’’gibi kalır. Görev ve kontrolleri Osmanlı tabibinin görev ve sorumluluğunun kanun ve nizamlarla belirlenmesi bizim için çok önemli.Devletin resmi otoriteleri tabipten ne bekliyorlardı.Bu konuda yazılmış detaylı belgelere henüz sahip değilsek de padişah hükümlerinde genel çerçeve verilmiştir. Sultan 3.Ahmed’in 1729 yılında ki buyruldusunda;’’Tabiplerin Allah kulları olan bütün insanların hastalıklarına deva aramak için tıp kanununa uygun olarak ve kazanılmış yatkınlıkla ilaç yapmaları gerektiği ‘’kaydediliyordu.Bu belgelerde esnaf tabibin görevi,tüm insanlara hizmet etmek için tıp belgesinin çerçevesi içinde hastalara bakmak ve tedavi için ilaç vermekti.Bunun tersi durum;tabibin görevini yerine getirmemesi,görevini kötüye kullanması veya sahte tabiplikti.Resmi belgelerde en çok bu haller belirtilmiştir. Sultan 2.Selim’in 1573 yılında verdiği buyrulduda;’’Tabip,cerrah ve kehhaller,para almak için Müslümanlara tıbba aykırı ve bilgiye ters düşen öldürücü şerbetler ve zehirleyici müshiller veriyor,insanın bünyesine uygun olmayan yaralar açıp,gözlere dahi usule uygun olmayan şekilde otlar koyup Müslümanların malları ve canlarına zarar veriyorlar’’diyerek kötü uygulamalara dikkat çekiliyordu. İstanbul Kadısı’nın 1573 yılında Padişaha verdiği bir yazılı şikayette;’’İstanbul’da kimilerin cerrah,kehhal ve tabibim diye gezdiklerini,tıbba aykırı müshil ve hikmet uymaz ilaçları verip yaralarına ve gözlerine muhalif otlar koyarak helakine neden oldukları..’’bildiriyordu.Sultan 2.Selim’in Manisa Kadısı’na yazdığı fermanda da ;’’Biz tabibiz diyerek bazı hasta Müslümanlara aykırı ilaçlarla,kimini helak ediyor, kimini helak derecesine getiriyorlar.’’denilerek durumun vahametine dikkat çekiliyordu. 1592 yılında Hekimbaşı Yusuf Sinan Efendi,Sultan 3.Murad’a tamamen cahil tabiplerden bahsederken;’’kendi kendini tabip ilan ederek Müslüman olan ve olmayan bir çok insanın kötüleşmesi ve zarar görmesine sebep oldukları’’nı bildirmekteydi.Sultan 3.Mustafa 1768 yılında Hekimbaşı Mehmet Refi Efendi’ye yazdığı hükümde,tıpla alakası olmayıp tabiplik edenlerin ‘insanların ölümüne sebep olduğunu’bildirerek derhal tedbir alınmasını istiyordu. Yukarıda anlatıldığı gibi cahil,şarlatan olan ve görevini kötüye kullanan tabibi kim kontrol ediyordu.Osmanlı Devleti’nde esnaf tabibin kontrolünü yapan kurumu ikiye ayırarak incelememiz lazım gelecektir.Biri Esnaf tabibi imtihan ederek tabiplik yapamayacak olanları tespit eden yetkililer ki bu daima bilgisinden emin olunan üst yetkili bir başka hekim olmuştur. Diğeri de esnaf tabibin kontrolü,anlaşmazlık ve şikayetlerinden sorumlu idari yetkililer olan kadı ve muhtesibti.Osmanlı teşkilatına göre Dersaadet;İstanbul ve Bilad-ı Selase namıyla dört daireye bölünmüş idi.Sur dahilinde olan Dersaadet idaresinin başında İstanbul kadısı görev yapıyordu.Eyüp(Haslar veya Havas-ı Refi’a),Galata(Mahruse-i Galata),Üsküdar(Medine-i Üsküdar)kazalarının başında da birer kadı bulunuyordu. Kadılar kazaskerlere bağlı,onlar da Sadrazama bağlı idi ve onlar namına icrayı hükümet ederlerdi.Kadı esnaf arasında ki anlaşmazlık şikayetlerin halli,esnafın kontrolü,cezalandırılması,azli ve tebdilinin yürütülmesinden sorumlu idi.Taşrada da kadılar esnafın resmi mercii idiler.Muhtesib de kadı gibi belediye umuru ile meşgul olan kişi idi.Muhtesib bilhassa Osmanlı teşkilatında,zabıta-i belediye ile meşguldü ve bu gibi hususta adeta kadının icra memuruydu. Esnaf tabibi de görüp gözetecek uyulması gereken durumlarda ‘’münker tenbih’’edecek kişi kadı,muhtesip bazan da Sekbanbaşı (Yeniçeri ağasından sonra gelen asker idareci)olmuştur.Sultan 2. Bayazıd zamanındaki’’Kanunname-i ihtisab-ı İstanbul el-mahrusa’’da ‘’Paşalar ve Kadıaskerler marifetiyle ilhak olunan Kanunname budur ki zikr olunur’’denilerek esnafın uyması gereken kurallar bir bir yazılmıştır. Kanunnamenin 54.maddesinde:’’Ve dahi hekimlere ve attarlara ve cerrahlara muhtesibin hükmi vardır görse gözetse gerektir’’denilmekteydi.Sultan 1.Selim zamanına ait bir kanunnamede attarların,tabiplerin ve cerrrahların’’gözlenmesi’’ ve uygun olmayan durumlarda mesleklerinden’’men edilmesi’’gerektiği kaydedilmektedir.Gene 1680 yılına ait ve Sultan 4.Mehmed zamanında tanzim edilmiş olan ‘’Mirat-ı Adalet’’de ;attarlar,cerrahlar ve tabiplerin ‘’gözlenmesi ve ehil olmayanların’’men edilmesi’’yer almaktaydı. Sultan 2.Selim tabiplerle ilgili bir hükmünde doğrudan ‘’İstanbul Kadısı’na’’emrediyor ve hastalara zarar veren tabiplerin kaydedilmesi ve cezalandırılmasını için görevini bildiriyordu.1573 yılına ait bir diğer ferman da ‘’İstanbul Kadısı’na Hüküm’’dür.İzin ve ruhsatı olmayan tabiplerin tedavi etmemeleri için kesin emirler vardır.Sultan 3.Ahmed devrindeki bir fermanda tabiplik yetkisi olmayanların dükkanlarının kapattırılıp meslekten men edilmesi isteniyordu.Taşra içinde durum aynı idi.Sultan 2.Selim’in fermanında:Manisa Kadısına hükümdür denilerek ilgisiz tabiplerin icrayı sanat yapmaması için yetkili olmayan tabiplerin ‘’men’’ ve ‘’def’’olunması isteniyordu. Kadı ve muhtesibin görevini yerine getirebilmesi için bilgili ve bilgisiz tabibin ayırt edilmesi gerekmekteydi.Şarlatan tabip,görevini kötüye kullanan tabip veya tıp bilgisinden mahrum olup tabip geçinenleri kim ve nasıl imtihan edecekti.Bu konuda en yetkili şahıs Hekimbaşı idi.Hekimbaşı devletin payitahtı olan İstanbul ve Bilad-ı Selase’de tabiplerin imtihanı ile görevlendiriliyordu.İstanbul dışında taşrada ise;Darüşşifa olan beldelerde darüşşifa tabipleri,darüşşifası olmayan yerlerde ise oradaki askeri teşkilatın tabibi görevlendiriliyordu. İstanbul için birkaç örnek verecek olursak:1573 yılında Hekimbaşı Garsüddin-zade Muhyiddin tabiplerin imtihanı ile görevlendirildi.Padişahın hükmünde bilgisiz ve tıbbı kötüye kullanan tabiplerden bahsedilerek;Hekimbaşı bu hekimleri bizzat kendi görüp imtihan edip bilgilerinin derecesine göre icazet vermedikçe hiçbir tabip mesleğini uygulayamayacakları bildiriliyordu.Sultan 2.Selim’in bir diğer fermanında,tabiplerin hekimbaşı ve cerrahbaşı tarafından genel bir sınavdan geçerek hangi tıp uygulamalarını yapabilecekleri tespit edilmesi isteniyordu.1729 yılında verilen bir hükümde Hekimbaşı Mustafa Feyzi’ye hitab edilerek;İstanbul’un her yerinde bulunan ve dükkanı olan bütün tabiplerin imtihan edilerek hiçbir ayırım yapılmadan bilgisiz olanların ayrılması ve böyle olanların dükkanlarının kapatılması emrediliyordu. 1768 yılında Hekimbaşı Mehmed Refi’ye gönderilen fermanda da aynen böyle bir sınav yapılarak sarayda çalışan tabipler dahi bu sınava tabi olacakları ve yeterli bilgisi olmayanların meslekten uzaklaştırılması isteniyordu.Bu imtihanlar neticesinde iyi tabiplere dükkan açma izni veriliyordu.1700 yılında yapılan imtihan neticesi 25 tabip ve 28 cerrah bu izni almışlardı. İstanbul dışında imtihan görevini Darüşşifa(bimarhane)hekimi üstleniyordu.Bu durum 1.Selim Kanunnamesinde açıkça yazılmıştır.Attarlar,tabipler,cerrahlar muhtesip tarafından gözetilecekti eğer gerekirse:’’...Ve tabipler dahi gözlene bimarhane tabiplerine göstereler imtihan ideler kabul etmediklerini men ideler’’denilmektedir.Sultan 4.Mehmed zamanında tanzim edilmiş ‘’Mirat-ı Adalet’’te:’’Ortalıkta gezen tabipleri tımarhane tabiplerine iltüp imtihan edeler.Eğer kab’l ederlerse tabiplik ettireler.Ve illa cümlesin men ‘eyleyeler’denilmektedir. Manisa mahkemesinde kullanılan Kanunnamede de:’’...Ve tabipler dahi gözlene bimarhane tabiplerine göstereler,imtahan edeler kabul etmediklerin men edeler’’denilmektedir.1573 yılındaki hükümde de Manisa Darüşşifası hekimbaşısına;Manisa ve civarındaki bütün kazalardaki tabipleri yoklaması ve insanlara zarar verenleri’’men ve def’’etmek için yetki verilmişti.Tabibin bulunduğu yerde darüşşifa tabibi yoksa oradaki askeri tabip bu görevi yapıyordu.1787 yılına ait belgelerde:Filibe’de tababet hizmetinde olan Seyyid Mehmed Emin,bazı kimselerin müdahale etmesi üzerine kendisinin imtihan edilmesi ve uygun görülürse bir tezkere verilmesini istemiş,bu görev bir fermanla Filibe Ordusu Hekimbaşı’sına verilmişti.Tabip Seyyid Mehmed Emin ordu hekimbaşısı tarafından ‘’kanun-u tıbbıye’’ye göre imtihan edilmiş ve’’ Filibe Kazasında serbest üzre tababet fennini icra etmek üzere yedine emr-i alişan ita’’buyurulmuştur. Osmanlı Devleti’ndeki tabip dükkanı hakkında çok az bilgiye sahibiz.Araştırmalarımızda elimizdeki ana kaynaklardan öncelikle serbest tabibin varlığı ve bunların esnaf teşkilatının içinde yer aldığı gösterilmiştir.Mesleğini ordu,saray gibi bir müesseseye bağlı olmadan yapan tabip genelde bir muayenehaneye yani dükkana sahipti.Dükkanı olan tabip gerektiğinde orduda veya sarayda da görev alabiliyordu.Dükkanında mesleğini icra eden tabibi bağlı olduğu yerdeki muhtesip belli kurallar içinde kontrol ediyor,gerektiğinde kadıya bildiyor ve hekimbaşı tarafından imtihan ediliyordu.Hekimbaşının ruhsat vermediği tabip dükkan açamazdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

PARA(L)EL OYUNLAR BUNLAR: BALIKESİR ESKİ VALİSİ AHMET TURHAN, İL ESKİ SAĞLIK MÜDÜRÜ DR. MUSTAFA ALP AKOĞLAN ve 50 bin PREZERVATİFİN ÖYKÜSÜDÜR.

24/09/2013 tarihinde adaletine güvenip Balıkesir Valisi Ahmet Turhan'a bir mail yazmıştım. "İlçemiz il merkezine 80 km . Sağlık ku...